Rahmet Yolları Kesti Özeti – Kemal Tahir

  • 28 Aralık 2018
  • 340 kez görüntülendi.
Rahmet Yolları Kesti Özeti – Kemal Tahir

Rahmet Yolları Kesti Kitap Özeti

Rahmet yolları kesti konusu itibariyle Kemal Tahir’in en güzel romanıdır.

Değil ülkemizin dört bucağında, belki bin bucağında, eşkıya üzerine, çeşitli öyküler anlatılır. Yazılı edebiyatımızdan çok sözlü edebiyatımızda geçer eşkıyalar. Her biri, efsaneleştirilmiş yiğitler, kahramanlar kılığında, dağlardan fermanlar gönderir. Çoğu zaman olduğundan büyük gösterilmiş, yenilmez sanılan kişilerdir bunlar. Sözlü edebiyatın bir geleneği bu. Daima gözlerde büyütülen, eklemeler yapılmış kişilerin öyküleri anlatılagelmiştir. Aslında bunlardan bazıları, gerçekten yiğit, gerçekten gözünü kırpmadan ölüme bakan adamlardır. Kendi ilkel kurallarına, ilkel geleneklerine göre, zenginden alıp fakirlere dağıtmak gibi özellikleri olduğu söylenir. Ama bir bölük eşkıya geçmiştir ki bu dağlardan, onlar öyle değil. Yiğitliği hak üzerine, kahramanlık üzerine oturtmamış. Asmak, kesmek, vurmak, soymak, yalnız kendi paşa gönülleri için var sayılmış. Rahmet Yolları Kesti, daha çok bunları ışığa tutuyor. Eşkıya öykülerinin gerisinde, köy ağalarının, dedelerin, kasaba esnafının birbirlerini yıkmak, yere sermek için çevirdikleri oyunlar, insanı ibretle düşündürüyor.

Rahmet Yolları Kesti romanında toplumun diyalektiği, bütün keskin yönleri ile yazılmış. O da şöyle. Eşkıyalar kendilerini nasıl gösteriyorlar, gerçekte kendileri nasıllar? Egemenlik savaşından sonra ülkemizin değişimi Çorum ve dolaylarında hangi sularda yürümüş? Bu noktada devrimler açısından bakıldığını ve yoksullukların yanı başında kurallarının tuz- buz edilmiş helini, ince bir satır gücü ile dile koymuş Kemal Tahir. Evvel ahir orta Anadolu’da yaşayan halkın dili, destan diline yatar. Romancı işte bu halkımızın ölmez dili üzerinden yürümüş. Bana kalırsa romanın en önemli yönü dili derim. Çorum köylüleri, Sungurlu kasabası bir takım insanları ile sayfalar öylesine dökülmüş, öylesine bir dille kaleme verilmiş ki… Kemal Tahir, yaşayan en önemli romancılarımızdan biridir dedirtiyor kendisi için.

Bizim romanın kısa geçmişinde, gerçek üstüne oturtulmuş roman önemli bir yer tutar. Bu romanlardan bazıları, bir gözlem katına oturup kalmıştır. Gerçekleri görüp, bir sıra serüvenler yaşamak bir romancı için yeter sayılmamalı ilk önce. Bir estetik yapı kurarken, romanın çeşitli bağlantılarını gerektiği biçimde bir düzene koymalı, bir sanat yapıtı sunmasını bilmelidir. Bizim (Gözlemci) romancılar bir tutanak memuru gibi, olayları gelişigüzel tespit ile yetinir. Bir sanat potası düşünmez, bir sanat bileşimi kurmak için çaba göstermez. Oysa ülkemizin Devrimci anlayışındaki gerçekçi ve ulusal romancıları yeni Türk romanının gereken bütün malzemelerini toplayarak, bir bileşime varmak için nasıl çalışmak gerekiyorsa, öyle yazıyorlar, romanlarını.

İlk iyi örnekler, yirmi yıldır çıkıyor ortaya. Rahmet Yolları Kesti bunlardan biri. Böyle duygun bir deyişe az rastlanır. İnsan yetmiş sayfa, yüz sayfa okumadan durak yapamıyor dersem, sürükleyiciliğine tanık olursunuz. İlkin Kemal Tahir, roman kişileri nasıl kurulur, onu biliyor diyeceğim. Umum Dağlar Müfettişi Uzun İskender Ağa, Maraz Ali, Kuru Zeynel, çeşitli yönleri ile iyi işlenmiş kişiler. Gerçi Uzun İskender Ağa sayfalar dolusu serüven döküyor ortaya. Bunu yaparken romanın kendi potasından uzaklaştığı sanılıyor. Ama değil öyle. Çünkü romanın bütününü kuruyor, kişilerini kuruyor öylece. Söylev çekmiyor romancı. Romanın tümünü insan yutup geçtikten sonra, kalemdeki satır gücünün sertliği dikiliyor karşımıza. Şu efsaneleştirilmiş haydutluğun, yol kesip, dağ tutanların nasıl kimseler olduğu belirgin hale geliyor.

Kemal Tahir açık açık söylemiyor ama, mitleştirilmiş eşkıyalara karşı duruyor. Böyle bir efsaneyi tuzla buz ediyor. Romanda bir tez ararsanız bu çıkar karşınıza. Rahmet Yolları Kesti’de romanın akışı bir grafiğin zikzaklı çizgisi gibi alçalıp yükseliyor. Aynı ortamda kalmıyor. Gerçekleri döküp, ışığa çıkarırken, bir sanat bileşimi getirdiğini anlıyorsunuz. Bir romancı için ilk ilke, sanırım anlatmasını iyi bilmektir. Biliyorum burada, yazar anlatmasını elbette bilecek diyeceksiniz. Ama değil öyle. Bazı romancılar var ki, sımsıkı sarılmıştır gerçi romanına, ama anlatmasını bilmediğinden okurken sanki insanın boğazını sıkarlar. Eski deyimle bir romanda üslup ve tahkiye çok önemli bence.

Ben romanın iki yönüne takılacağım. Kemal Tahir kitabın 216. sayfasında, Uzun İskender ve arkadaşlarının, dedeyi soyduktan sonra, köyden kaçışlarını anlatmaya koyulmadan önce, yağmuru şöyle anlatır : “İhtiyarların, Çorum toprağında, seksen seneden beri böyle afet görülmemiştir, dedikleri yağmur işte o gecenin yağmuruydu. Ne şimşek, ne de gök gürlemesi.. Bildiğimiz rahmet yağıp dururken derya dalgaları gibi köpürüp coştu efendi. Aman demeye kalmadan seller yürüdü, neye rastladıysa önüne katarak dağı, dereyi tuttu. Toparladığı davarın, malın hesabı yok.. Tarifsiz bir bela canım, tövbe yarabbi, Allah’ın bir hikmeti…” Böyle bir yağmur altında dağ, taş, çamur demeden, yüz sayfa kadar karşılıklı konuşan eşkıyanın yağmura rağmen uzun uzun dertleşmeleri bana mantık kurallarına aykırı gibi geldi. Olayların akımı, romanın tümündeki sürükleyicilik insanı iyice sarıp götürdüğünden ilkin yadırganmıyor belki.

Durduğum ikinci nokta şu : Okuyup bitirdikten sonra bu roman daha devam etmeliydi dedim. Bu da şundan. Kemal Tahir’in getirdiği kişiler, anlattığı olaylar, ortaya koyduğu sorunlar öylesine geniş, öylesine soluklu ki, kitap hacmen kısa kalıyor sanki. Bende kalan izlenim bu. Yanılabilirim doğal olarak. Zaten birbiri peşi sıra yayınlanan romanlarının bir bütünü ortaya koyacağı şimdiden belli oluyor.

Kemal Tabir, Rahmet Yolları Kesti’den sonra beş-altı roman daha yazdı. Daha çok son yazdıkları ile ünü yayıldı, özlediği satış düzeyine onlarla vardı denebilir. Rahmet Yolları Kesti’den kalan izlenim silinmedi bende. Kemal Tahir’in en güzel romanı diyorum onun için.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ